Son prenatal kontrolümde, beklenen bir heyecan yerine garip bir endişe havada asılıydı. Doktorun yüzü aniden soldu ve gözleri, ekranın içine saplanmış gibi dakikalarca kalakaldı. Ne olduğunu anlamak için kendimi zorlayarak, sessizliğin ağır yükünü hissettim. Ultrasonun yeşil ışıkları, bebeğimin geleceğini değil, bir tür karanlık sırları açığa çıkarıyordu. O an, doktorun sesi titrek bir yankı gibi kulaklarımda çınlarken, ‘Bu evden çıkmalısınız. Kocanıza geri dönmeyin.’ demesiyle içimde bir şey parçalandı. Hayatımda bir dönüm noktası olduğunun farkındaydım ve kalbim, bilinmezliğin derin sularında kaybolmak üzereydi. Bu korkutucu uyarının ardından, ne yapacağımı bilemez bir halde, hayatımda hiç beklemediğim bir yolculuğun başlayacağını hissediyordum. Her şey, o an ki o soğuk ve kaygılı bakışla değişmişti.Zaman geçtikçe, doktorun bana verdiği tavsiyenin ağırlığı zihnimde yankılandı. Gözlerimde yüzyıllık bir durumun tekrarı gibi görünen bir acı belirdi. Kendimi evimde değil, bir savaş alanında savaşmaya hazırlanmış bir savaşçı gibi hissetmeye başladım. Hayatımda yeni bir sayfa açmak, hem korkutucu hem de özgürleştiriciydi. Kendi içimdeki cesareti bulmak, belirsizlik içinde bir yol çizmemi sağladı. Bebeğimin geleceği için verdiğim mücadele, yalnızca bir anne olmanın ötesine geçiyor, benim varoluş sebebimi şekillendiriyordu. Kendi yolumu çizerken, hayatımda başka birine bağlı kalmanın getirdiği zincirleri kırmak zorundaydım. Sadece kendim için değil, geleceğime ve bebeğime