Kütüphanede çalışmak, akşam boş bir eve dönmek, ertesi gün aynısını tekrar etmek.
Ama her sabah sandviç verdiğim, kütüphane kapısının yanındaki bankta oturan yaşlı adam, her şeyi bir anda değiştirdi.
Eşimi üç ay önce kanserden kaybetmiştim.
Ve arife günü, “evsiz” sandığım bu adam bana eve gitmememi söyledi.
Bu, dul olarak geçirdiğim ilk bayramdı.
Benim adım Zeynep.
35 yaşındayım ve bu, eşim olmadan geçirdiğim ilk bayram.
Eşimle sekiz yıl evliydik.
Son iki yıl ise kelimelerin anlamını yitirdiği bir dönemdi: kemoterapi, tetkikler, hastane koridorları, kötü çaylar ve “dayanıklı” kelimesinin sürekli tekrar edilmesi.
Sonra bir sabah… uyanmadı.
Cenazeden sonra küçük evimiz bir dekor gibiydi.
Sandalyenin arkasına asılı ceketi hâlâ oradaydı.
Ayakkabıları kapının yanında duruyordu.
Diş fırçası benimkinin yanındaydı, sanki birazdan geri dönecekmiş gibi.
Ama kredi borcu yas tutmamı umursamadı. DEVAMI DİĞER SAYFADA